20 Temmuz 2007 Cuma

KÜÇÜK DAĞLARI BEN YARATTIM!

Evde bir parça eski kumaşınız ve bir de makasınız varsa Valentino’ya meydan okuyabilir, leğenleri ters çevirip kendi müziğinizi yapabilir, ikinci el fotoğraf makinenizle Ara Güler’le yarışabilirsiniz... Ne de olsa yaratmak insana mahsus!

İnsanoğlu dünyaya adımını attığı günden beri dünyada iz bırakma peşine düşmüş. Sıcak mağaralarında yemek yiyip uyumakla yetinmemiş, duvarlarına da imzalarını çakmışlar. Edepleriyle hayvan sesi çıkarmak ve bu yolla anlaşmak insanoğluna ağır gelmiş, dil denen karmaşık sistemi yaratmışlar. Bahar geldiğinde çiftleriyle aşk dansı yapmak yetmemiş, rock’n roll ruhu olmadan aşk da yok demişler. Velhasıl dünyayı sanatla yeniden var etmişler şu maymun soylu atalarımız.

Bir F16 savaş uçağının pilotundan sanatçı bir ruh beklenebilir mi? Evet, artık beklenebilir! Savaş uçaklarına havada parendeler attırıp yüreklerimizi ağzımıza getirenler de bu yaratıcı pilotlar. Peki cinayetin sanatçı yönü olabilir mi? Evet, şaşırtıcı ama kama sutrayla cinselliği tam bir sanat dalına çeviren Hintliler, bunu da mümkün kılmışlar ve her nevi ev aletini kullanarak cinayet işlemenin püf noktalarını bir sanat olarak insanlığın önüne sunmuşlar.

Şimdi sıkı durun! Yaratıcı olmak için ille de reçel kabıyla adam öldürmeniz gerekmiyor! Sanatın çıkış noktası resim hala yaratıcılığınızı kullanmanız için hizmetinizde. İhtiyacınız olan tek şeyse bir parça kağıt ve bir iki fırça. Sonrasında da biraz delilik! Üstelik uzun zamandır börtü böcek çizmekten ibaret olmayan bu sanat elinizden çıkacak her türlü deliliğe susamış, sizi bekliyor.

Eğer “Dali kadar olamadım, bu işte yokum.” diyorsanız “yaratmanın sınırı yok” felsefesini edinmenizin vakti gelmiş demektir. İşte bu noktada çağımızın sanatı yedinci sanat çıkıyor karşımıza: sinema! İnsanoğlu teknolojinin büyülü dünyasına kendini kaptırmış, beyaz bir perdenin önüne hayallerini sıralamış, adına da “sinema” demiş... Yaratmanın sınırı yok ya, bunu bir de çizerlerle buluşturup “animasyon” sanatını yaratmış. 1980’lerde ünlü olan üç boyutlu filmlerle koltuklarımızdan fırlamamıza neden olan da görsek cevizden ayırt edemeyeceğimiz yaratıcı beyinlermiş.

Ceviz deyip geçmeyin, kullanmayı bilene basit bir ceviz bile ilham verebilir. Herkes bir Banksy olmak zorunda değil. Ama yaratmanın sınırı olmadığına ve şu ölümlü dünyada yapacak daha iyi bir şey bulunmadığına göre şimdi hünerlerimizi göstermenin zamanı. Lisede kopya çekmek için bin bir hinlik düşünen ve yaratıcılığımızın sınırlarını zorlayan bizler, pekala dünyayı tersine çevirebiliriz (en azından hayal edebiliriz!).

Haydi iki kutu yağlı boya alıp dilediğinizce evinizin duvarlarına saçın! “Gazoz kapaklarından tişört yapmanın modası geçti” demeyin! Yapmadıysanız onu da yapın! Evde kristal bardaklarla müzik yapın, olmadı bir sprey boya alıp komşunun duvarına bir yazı çiziktirin, belki de çok iyi bir grafiti sanatçısı olmanızın yolu buradan geçiyordur! Ama unutmayın; yaratmak insana mahsus ve yaratma yolunda her türlü delilik mübah!

Hiç yorum yok: