28 Temmuz 2007 Cumartesi

İFLAH OLMAZ BİR CADIDAN DERSLER V: HARRY POTTER VE ZÜMRÜDÜANKA YOLDAŞLIĞI

Herkesin asasını eline alıp kötü güçlerle savaşmayı hayal eden çocuksu bir yönü vardır. Harry Potter’ın yaptığı da bizim gerçekleştiremediğimiz bu hayal için mücadele etmek.. Haydi şimdi boş verin yaşı başı, bir değnek bulun ve dilediğinizce sallayın. Ama dikkat edin de büyü yapacağım derken birinin gözünü çıkarmayın!
Harry Potter serisinin ilk bebeği doğduğunda bütün dünyayı bir çılgınlıktır sardı. Metroda, otobüste, trende herkesin elinde görür olduk bu tohumu. Daha sonra ikincisiyle filizlendi ve okul sıralarındaki çocuklardan iş yerlerindeki koca çocuklara kadar herkesin diline dolanmaya başladı bu heyecan dolu serüven. Kitabın çocuklar için düşünülmüş fan sitesi yetişkinlerle doldu taştı. Kitabın sonunu getirmeye kimse cesaret edemedi; çünkü sonunda bu maceranın bitmesi, kitabı elden bırakma tehlikesi vardı. Bu durumda serinin devamının gelmesi elbet de kaçınılmazdı. Kimse şikayet etmedi ve seriyi Brezilya dizilerinden daha heyecanlı bulmuş olacaklar ki kafalarını kaldırmadan okumaya devam ettiler.
Kaçınılmaz sonun başlangıcı, bu furyanın önü kesilemez bir salgın gibi bütün dünyayı kasıp kavurmasıyla başlıyor ve dahi yönetmen Chris Columbus’un “neden bunu beyaz perdeye aktaran ben olmayayım ki?” fikriyle doruğuna ulaşıyor. ”Çok düşünen değil çok iş yapan yol alır” felsefesiyle yola koyuluyor. İlk kitap olan “Harry Potter ve Felsefe Taşı” için 130 milyon dolar gözden çıkartılıyor ve izleyenleri koltuklarına bağlamak için ne gerekiyorsa yapılıyor. Harcanan para da boşa gitmiyor ve film dünyada izlenme rekorları kırıyor, ABD sinema tarihindeki en yüksek hasılatlı dokuz filmden biri olmayı başarıyor.
Chris Columbus, serinin ikinci kitabı olan “Harry Potter ve Sırlar Odası”nı da kimselerin eline bırakamayarak kendisi yönetmiş ve bu film için de 100 milyon dolar bütçe ayırmış. İlk filmde anne ve babası öldükten sonra huysuz teyzesi, despot eniştesi ve onların armut dibine düşer dedirten oğulları Dudley’le on dört yaşına kadar birlikte yaşadıktan sonra bir mucize eseri Cadılık Okulu’ndan gelen bir davetle bizim Harry dağları aşar, Cadılık Okulu’na gider ve aradığı yuva sıcaklığını orada bulur. İkinci kitapta ve kitaba sağdık kalınan filmde de Harry Potter’ın Cadılık Okulu’nda geçen ikinci yılında kendisi gibi cadı olma hevesindeki ekürileriyle beraber okulu ele geçirmeye çalışan karanlık bir gücü keşfetmek için maceradan maceraya koşar. Herkesin koltuklara yapışıp izlediğini, sinema salonlarının adrenalin dalgasıyla dolup taştığını ve seyircinin “üçüncüsü çıkmadan bu salonları boşaltmayız!” eylemi yaptığını (evet bu sonuncusu olmadı ama eğer üçüncüsü çıkmasa mutlaka olacaktı!) gören yönetmen Alfonso Cuaron, “Chriscim sen yeterince çektin biraz da ben göstereyim hünerlerimi” diyerek Chris Columbus’u bertaraf ediyor ve yönetmen koltuğuna oturarak serinin üçüncü filmi “Harry Potter ve Azkaban Tutsağı” için start veriyor.
Serinin bir klasiği olarak üçüncü film de, Harry Potter’ın Cadılık Okulu’nda geçen üçüncü yılını kapsıyor ve üçüncü senesinde de kahramanımız, pişmiş tavuğun başına gelmeyecek türden olaylarla karşılaşarak o karanlık diyar senin bu büyülü mekan benim koşturup duruyor. Kara bahtlı kem talihli Harry, bu sefer de anne ve babasının katili Sirius Black (Gary Oldman) tarafından amansızca kovalanıyor.
Serinin üçüncü filminde karşımıza çıkan Gary Oldman’dan gelen bir itirafsa bu filmde sadece çalışmaya ihtiyacı olduğu için oynaması. Gary Oldman, bu filmden önce en son 2002’de çekilen ve 2003’de vizyona giren “Sin” adlı filmde oynamıştı. Her ne kadar daha sonra “Batman Begins” , “Bosque de Sombras” gibi filmlerle karşımıza çıksa da Harry Potter serisinden o da etkilenmiş olacak ki serinin diğer iki filminde de Sirius Black rolünde kendisini gördük.
Serinin dördüncü zinciri olan “Harry Potter ve Ateş Kadehi”nde ise yönetmen koltuğuna “The Good Father”, “Into The West”, “Dance With a Stranger” gibi filmleriyle tanıdığımız Mike Newell kurulmuş. Meşaleyi Alfonso Cuaron’dan alan Newell, önceki 68 filminde olduğu gibi bunda da işinin hakkını vermiş. Tabii bunda filmdeki hünerleri sayesinde Oscar’a aday gösterilen sanat yönetmeni Stuart Craig ve set dekoratörü Stephanie McMillan’ın da payı çok büyük.
Her seferinde daha ilgi çekici hale gelen ve çözülmeyi bekleyen daha fazla sır barındıran serinin dördüncüsünde Harry, kendisine meydan okuyan kötü kalpli ve yüksek sihir gücüne sahip Lord Veldemort’la kapışmak zorundadır. Kahramanımız artık on dört yaşına gelmiş genç ve asi bir delikanlı olarak bu karşılaşmadan kaçmayı da gururuna yediremez. Bunun yanı sıra Harry, Üçbüyücü Turnuvası denilen uluslar arası yarışma için seçilmiştir ve Avrupa’nın en büyük iki cadı okulunun deneyimli öğrencileriyle yarışmanın heyecanını yaşamaktadır.
Bir solukta okuduğumuz ve gözlerimizi kırpmadan izlediğimiz Harry Potter macerasının son halkası “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı”, doymak bilmez Harry Potter fanatikleri için David Yales tarafından özenle çekildi. Pek yakında da Türkiye’de sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor! Serinin bu güzide filminde, Harry Potter, arkadaşları Ron ve Hermonie’nin neden kendisine bütün yaz mektup yazmadıklarını, neden ona karşı bu kadar ketum davrandıklarını öğrenmek isterken dünyayı yerinden oynatacak bir gerçekle karşılaşıyor... Dumbledore’un Voldemort’un dönüşüyle ilgili uyarılarını ve Harry’yi reddeden okul yönetimi, yeni bir cadının Hogwart Cadı Okulu’nun kontrolünü ele geçirme çabalarına istemeden de olsa destek vermiş oluyor ve tüm okul bir kaosa doğru son sürat sürüklenmeye başlıyor. Bakalım hayta cadı Harry Potter bu sefer işin içinden nasıl sıyrılıyor ve biricik evi olarak gördüğü Hogwart’ü kurtarabiliyor mu?
Uzay çağında, aya tatile gitme planlarının yapıldığı 21. yüzyılda, cadılık müessesesinin can damarı, yegane umudu olan Harry Potter bir asa darbesiyle cadılığın onurunu kurtarıyor. Çocukluğunda evdeki süpürgelere binip cadıcılık oynayan, “abraka dabra, hırişna kırişna!” naraları eşliğinde büyü yapmaya çalışan cadı severlere de sinema salonlarını doldurup bu şenliğin tadına varmak kalıyor. “Cadıları koruyalım ve onları yaşatalım” diyen kimse bu görsel şöleni kaçırmamalı, yoksa ertesi gün yataktan bir kurbağaya dönüşmüş olarak kalkabilir!

Hiç yorum yok: