28 Temmuz 2007 Cumartesi

PAZARTESİLERDEN NEFRET EDİYORUM!

Yemek yemeyi kim sevmez ki? Uyumak ise doğa kanunu! Ama kimse bunları Garfield kadar iyi yapamaz... Kedilerin en miskini, canlıların en huysuzu Garfield şimdide İngiltere’nin altını üstüne getiriyor...

Kısık gözleri ve kocaman göbeğiyle tam bir huysuzluk timsali Garfield. Haftanın her gününü yatarak geçirmesine rağmen pazartesilerden de nefret ediyor. Bu aksi kediciği mutlu eden yegane şeyse lazanya! Nerdeyse her bölümünde sadece lazanya için yerinden kalkıp maceradan maceraya koşarak sonunda keskin zekası sayesinde hedefine ulaşıyor. Maceralarının hedefiyse hiç değişmiyor: yemek ve uyku!Bir bölümünde sahibi Jon’u tatil sevdasından vazgeçirip evde kalmayı sağlayabilmek için delirtmeyi başararak tatil planını suya düşürmüştü. Buradan anlaşılacağı gibi bu kediciğin isteyip de başaramayacağı hiçbir şey yok.
Garfield deyince akla ilk gelen isim kuşkusuz aptal ve bir o kadar da sevimli köpek Odie’den başkası değil. Gün içinde Garfield’ı uyumak ve yemek yemek dışında Odie’yle ve yine Odie kadar saf sahibi Jon’la uğraşırken görürüz. Odie’nin Garfield serisine katılması 8 Ağustos 1978’de Jon’un arkadaşı Lyman’ın sürpriz bir ziyaret yapmasına tekabül eder. Ayrılırken köpeği Odie’yi hediye olarak bırakır! O gün bu gündür Garfield ile Odie birbirlerinin hem en büyük eğlence kaynağı hem de en yakın dostu. Tabii Garfield’in Odie’ye attığı tekme ve yumrukları da sevgi gösterisi şeklinde yorumlamalıyız! Birbirleriyle uğraşmayı bıraktıklarında ise beraber Jon’a sararlar. Elbette kurnazca fikirler her zaman Garfield’den çıkar ve Odie onun mecburi destekleyicisidir.
Hepimizin sevimli bir oyuncağı, sırlarını paylaştığı, gece birlikte uyuduğu bir dostu olmuştur mutlaka. Hatta bazılarımız bu yakın dostunu ilerleyen yaşlarında da terk etmez ve en huzurlu anlarını onunla geçirmeye devam eder. İşte Garfield’in şirin dostu da bir gün Jon’un çekmecesini karıştırırken bulduğu oyuncak ayı Pooky. Nitekim Garfield gibi huysuz, uyumsuz ve daima aç olan bir kedinin en yakın dostu ancak Pooky gibi hiç konuşmayan, yemek yemeyen, -ki bu Garfield’in en sevdiği özellik- mazbut bir oyuncak ayı olabilirdi.
Her türlü sevimliliğe ve duygusallığa karşı olan Garfield’in en önemli işkence hedefi ise sevimli kedi Nerman. Bu enerji deposu, şirinlik abidesi, sevgi timsali kedi, Garfield’ın kabuslarını süsleyen ve o huysuz bakışlarını daha da huysuzlaştıran yegane şey. Garfield onu belki binlerce defa Abudabi’ye göndermişse de ondan hiçbir zaman kurtulamıyor ve Nerman her bölümde Garfield’ın kabuslarını süslemeye devam ediyor.
Tabii ki yaşayan her canlı gibi Garfield da aşkın şarabından içmiş ve gönlünü Arlene’a kaptırmış. Ama Eros’un aşk oku poposundayken bile Garfield huysuz mizacına ters düşmüyor ve Arlene’le sık sık tartışmaktan geri durmuyor. Genellikle Garfield’in diyet yapması ve Arlene’in dişlerini gıcırdatması ikilinin didişme konuları. Ama tartışma her zaman mutlu sonla bitiyor ve onlar birbirlerinin büyük aşkı olmaya devam ediyorlar.
Evinde kedi besleyen herkes kedisiyle Garfield arasında bir benzerlik bulabilir. Hatta kedi beslemeyeler de kendileriyle bu huysuz, portakal rengi kedi arasındaki özdeşlikleri çıkarabilir. Garfield belki de hepimizde az çok bulunan tembellik, bencillik ve umursamazlık özelliklerinin abartılarak vuku bulmuş hali. Ama kimse bu özelliklerle onun kadar sevimli olamıyor maalesef.
Garfield’den bahsedip de babası Jim Davis’i atlamak olmaz. Davis, 28 Temmuz 1945’te Marion Indiana’da doğar ve çocukluğunu bir inek çiftliğinde geçirir. Çiftliğin avlusunu yaklaşık 25 kadar kediyle paylaşır ki bu da onun karakter olarak neden bir kediyi seçtiğini açıklıyor. İleride büyük bir karikatürist olmasında ise sevgili annesinin önemli bir payı var. Küçük Jim astım nöbetleri dolayısıyla odasında geçirdiği vakti annesinin ona aldığı resim defterlerini karalamakla geçirir. Böylece sanata ilk adımlarını atan Jim, daha sonraları Thumbleweeds’in yaratıcısı olan Tom Ryan’ın asistanlığına soyunur ve burada çekirdekten yetişerek iyice yoğrulur. 1978’de ise bir çizgi karakter serisi olarak Garfield’i yayınlamaya başlar. Jim Davis, yaklaşık 29 yıldır Garfield’in fanatik kitlesine yenilerini eklemeye devam ediyor.
2004 yılına geldiğimizde ise Garfield çizgi filmlere ve gazetelere sığmadı ve sinemadaki yerini aldı. İlk filmin konusu ise genel olarak kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacak cinsten. Garfield’in güzel veterineri Liz Wilson’un Jon’a enerji dolu bir köpek olan Odie’i hediye etmesiyle Garfield’in hayatı allak bullak olur. Odie, Garfield’ın tam anlamıyla zıttıdır. Çizgi filmde olduğu gibi beyaz perdede de Odie, Garfield’i çıldırtmaya devam eder. Ancak bir gün Odie’nin kaçırılmasıyla Garfield yaklaşık 25 senelik karakterine ters düşer ve Odie’yi kurtarmak için miskinliği bir kenara bırakarak kolları sıvar.
Filmin büyük başarısı karşısında yapımcı John Davis’in “Garfield 2” yi çekmeye karar vermesi zaten kaçınılmazdı. Kelimenin tam anlamıyla tam bir Garfield hayranı olan Davis, “Garfield aslında karakter olarak büyük bir sinema yıldızı” diyor. Yaratıcısı Jim Davis ise Garfield’ın beyazperdedeki başarısından memnun ki şunları söylemiş; “Bence Garfield birçok nedenden ötürü tüm yaş gruplarının favori kahramanlarından biridir. Gençler onun otoriteye karşı çıkışına hayran ve bir şekilde onlara bu konuda örnek oluyor. Ve tüm yetişkinler gibi çok uyuyan, çok yiyen, spor yapmayan, motivasyonu eksik tüm sıradan insanlara benzeyen biri. Yapması gereken birçok şeyi yapmak istemediğini rahatlıkla söyleyen biri... Birçoğumuz yerine konuşacak kadar cesur.”
“Garfield 2” de kıtalararası yolculuk yaparak İngiltere’yi ziyaret eden huysuz kedimizi burada ilginç olaylar beklemekte. Kraliyet ailesinin kedisi olan Prens, Garfield’in bire bir kopyasıdır ve bir şekilde iki kedi yer değiştirir. Böylece Garfield büyük şatoda gününü gün ederken kraliyet kedisi de sıradan bir vatandaşın hayatını yaşamaya başlar ve ilginç bir şekilde lazanyanın tadına ilk defa bakar. Fakat kraliyet entrikaları Garfield’ı da vurur ve kraliyet şatosunun bir kediye miras kalmasını hazmedemeyen Lord Dargis’in planlarıyla Garfield daha önce hiç yaşamadığı kadar aksiyon yaşamaya mecbur olur. Böylece miskin kedimizin hareketli günleri başlar. Garfield ve Prens’i canlandırabilmek için toplam 30 animatörle beraber canla başla çalışan Bailey, sonunda baştan patiye doğal bir görünüm ve son derece gerçekçi tüyler elde etmeyi başarmış. Filmde gerçek hayvanların da konuştuğunu ve özel efektler ile kişileştirildiklerini hatırlatmakta fayda var. Bunun için 200 kişilik animatörler ordusu yaklaşık altı ay süren bir emek harcamışlar. Neticede bu kadar emeğin ve övgünün sonucunda Garfield fanatiklerine sadece filmi izlemek kalıyor.

Hiç yorum yok: